Kanal D dizisi Uzak Şehir’in ilk sahnesinde, “Burası dağ başı değil sonuçta.” repliğini, vasiyeti üzerine kocasının cenazesini Kanada’dan Mardin’e getirmiş Alya’dan ve onun avukatından duyarız. Tekrarlanan “dağ başı” terimi, sonrasında gelen “değil” kelimesini ekarte eder. Takım elbise giymiş sakallı erkeklerin boş arazilerde birbirlerini arabayla takip edip ateş ettiği bir Mardin ile tanışırız. Alya’nın kayınbiraderi Cihan Albora (Ozan Akbaba), düşmanını silahla kovaladığı için cenazeyi almaya gelmez. Kurşunların yeri göğü dumana kattığı Mardin, adaletten uzak bir şehir olarak gösterilir.
Kardeşliğe açan Kızıl Goncalar
50. Altın Kelebek Ödülleri’nde En İyi Senaryo ve En İyi Yönetmen ödüllerini Kızıl Goncalar alsa da en iyi dizi İnci Taneleri seçildi. Demek ki bir diziyi “en iyi” yapan kriter, izleyiciyi eğlendirebilmesi. “Meryem’i gördüğümde içim kararıyor.” diyen arkadaşım gibi Ömür Atay’ın yönettiği diziyi görmezden gelmek isteyen çok.
Ankara’yı unutan Annem Ankara
Ankara’yı hissedemediğimiz dizide, şehir ve karakterler birbirlerinden kopuk. Oysa bir hikâyenin konusu ve mekânısüregelen bir iletişimdedir. Mesela Annem Ankara gibi isminde şehir olan Emily in Paris dizinde Fransa temsilleri klişe bile olsa şehir ve senaryo birbirine kenetlenmiş. Netflix dizisi, Paris yerine Londra’da geçseydi Emily’nin maceraları farklılaşırdı. Fakat diziye ismini veren Ankara, hikâyede elzem değil.
“KadınlarıMIZ”daki iyelik eki Mukadderat olmamalı
Sultan’ın pansiyon işlettiği ve pazarda kendi ürettiği sebzeleri sattığı film, “Tüm emekçi kadınlarıMIZA.” yazısıyla biter. Kadınları, sahiplenmeden de onurlandırabiliriz. Kadınlar kelimesine getirilen iyelik eki, mukadderat olmamalı.
Uçurtmayı Vurmasınlar, her ev birer cezaevi ve herkes birer tutsak
Tunç Başaran’ın 1989’da yönettiği ve MUBİ’de gösterime giren Uçurtmayı Vurmasınlar, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından tutuklanan Feride Çiçekoğlu’nun aynı adlı kitabından uyarlandı. Filmde, eski bir siyasi mahkûm olan İnci’nin cezaevi günlerine döneriz. Kadınlar koğuşunda tanıştığı 5 yaşındaki Barış ile dostluğu sayesinde hapishanenin korku ile örülmüş duvarlarını aşma hayaline tutunuruz.
Sorgu, “Baba kime denir?”
“Baba kime denir?” sorusuyla başlayan TOD dizisi Sorgu, hem aile babasının hem devlet babanın güvenilirliğini sarsıyor. Koruyan kollayan babanın, evimizin direği olduğuna inanılır. Oysa ismi “yaşamla ilgili” anlamına gelen üç kız babası Hayati Manoğlu, çevresine ölüm saçmış. Cinayet bürodaki tek kadın polis olan Cihan Manoğlu’nun aradığı, ailesine zulmetmiş babasının katilinden çok baba sevgisi. Dizide failler bulunsa da kime baba deneceği sorusunun cevabı yok.
Esas Oğlan’da esas olan podcast!
Hera ve Athena lakaplı iki güçlü kadının aşk üzerine podcast hazırladığı dizinin ismi Esas Oğlan’ı önce yadırgadım. Fakat ünlü bir oyuncu Ceren ve risk analisti Selma’nın hayatında esas olan podcast! Yeni başladıkları programda tartışmak üzere her hafta birbirlerine buldukları sevgili adaylarıyla randevulaşırlar. Esas oğlan, olay örgüsünün çevresinde döndüğü baş karakterdir. Eski Türk filmlerinin yıldızı jöndür. Netflix dizisi Kimler Geldi Kimler Geçti, esas kız Leyla’nın flörtleri üzerine kurulu. Diğer karakterler ise figüran. Oysa Esas Oğlan’da yeni tanışan iki komşu, eşit derecede ön planda. Ve amaçları âşık olmaktan çok podcast için içerik üretmek.
Cevher’den neden iğreniyoruz?
50 yaşındaki televizyon yıldızı Elizabeth Sparkle, gençlik ve güzellik vadeden bir maddeyi kullandığında kendisinin 20’li yaşlarındaki versiyonu Sue’ya hayat verir. Kusursuz vücuduyla ekranda parlayan yıldız, “iğrenç, yaşlı, şişman, berbat” bedenine geri dönmek istemez. Peki Elizabeth’e göre yüzündeki kırışıklıklar neden mide bulandırıcıdır? Julia Kristeva, Powers of Horror: An Essay on Abjection (1980) adlı kitabında; bazı nesneleri, canlıları, gelenekleri ve giyim tarzını “iğrenç” kılanın ataerkil toplum olduğunu yazar. Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan The Substance, normlara uymayanların nasıl bir “ucubeye” dönüştüklerini başarıyla gösteriyor.
Amerika’nın duvarlarla örülü seçimleri
Social Europe gazetesi, Trump’ın başarısını “Karanlık Yeni Dönemin” işareti olarak nitelendirmiş. Oysa Aydınlanma Çağı’nın aristokratları da etnik duvarların temelini atmadı mı? “Aydınların” seçim sonuçlarına şaşırması, kendi tarihlerini bilmediklerinin bir göstergesi. Amerika’daki iptal kültüründen korkup susanlara, fütursuzca zikrettiği nefret söylemleriyle ses veren seçimi kazandı. Aydınlığın ve karanlığın birbirine geçtiği dünyamızda belki de önce kendi duvarlarımızı yıkmalıyız.
Yandaki Oda: Woolf, Joyce, Irak ve Vietnam’ın rastgele buluşması
Tarih ve edebiyatla ilgileniyormuş gibi gözüken ama aslında romantik kar sahneleri ve iyi oyuncularıyla göz boyayan filmleri sorgulayın. Yandaki Oda’yı izlemeden önce yandaki sinema salonunda hangi filmin oynadığına bir bakmanızı tavsiye ederim.