Geçen hafta kaybettiğimiz İngiliz kadın yazar A. S. Byatt’ın, Türkiye’de geçen kısa romanı Çeşm-i Bülbülün İçindeki Cin’i (1994), Boğaziçi’nde öğrenciyken çok sevdiğim hocam Işıl Baş’ın dersinde okumuştum. Hikayedeki feminist temaları incelediğim final ödevim üzerinde gecelerce çalışmıştım. Defalarca yazıp düzelttiğim makaleyi, kampüsün çevresindeki bir kırtasiyede bilgisayara geçirdiğim günleri hatırlıyorum. Yeditepe’de yüksek lisans yaparken romanın ithaf edildiği Cevat Çapan’a Booker Ödüllü yazar ile nerede ve ne zaman tanıştı, roman neden ona adandı hep sormak istemişimdir. Hikâyenin masalsı İstanbul’u, Milwaukee’de “Çağdaş Romanda İstanbul Temsilleri” başlıklı doktora tezimi yazarken de izimi sürdü. Byatt, neden 1990’ların İstanbul’unu ismiyle Pera Palas’ı hatırlatan Peri Palas’ın büyülü bir otel odasına indirgemişti?
Bize masal içinde masal anlatan bu meta-romanda, anlatım bilimci Dr. Gillian Perholt, Ankara’da “Kadınların Hayat Hikayeleri” konferansına katıldıktan sonra İstanbul’u ziyaret eder. Profesör arkadaşı Orhan Rifat ile “Alâeddin’in Sihirli Lambası” hikayesini hatırlatan Kapalı Çarşı’yı gezerken eski püskü bir çeşmibülbül alır. “Hayat vermek” istediği tozlu şişeyi otel odasında yıkarken birden tıpası çıkar. Siyah bir toz bulutunun içinden beliren devasa Cin, Gillian’dan üç dilek tutmasını istediğinde 50 yaşındaki yeni boşanmış akademisyen, güzellik, gençlik ve aşk diler. İkili arasında sohbet sohbeti açar, Gillian kendini 30’lu yaşlarındaki gibi çekici hisseder ve Cin ile otel odasında aşk yaşar. Ve böylece Orhan’ın anlattığı cin hikayelerinden etkilenmiş olan İngiliz kadın, kendisinin baş kahramanı olacağı ve mutlu sonla bitecek masalını yazar.
Batı’nın büyülü Doğu fantezisinden beslenen kısa roman, sözde modern Avrupa’yı övmek yerine İngiltere’nin kadınları süs bebek gibi gören ataerkil yapısını eleştirir. Dünya çapında ünlü Gillian bile genç sevgili uğruna terk edildiğinde kendisini değersiz hisseder. Sarkmış yanaklarına ve kırışıklıklarına dikkatle baktığı aynada ölümü görür. Fakat Cin, tarih boyunca değişen güzellik kriterlerinin toplum tarafından yaratıldığını anlatır. Tombul tanrıçaların güç, dayanıklılık ve doğurganlıkla özdeşleştirildiği çağlarda atletik ve zayıf kadınların beğenilmeyeceğini söyler. İngiliz kadın, gerçek güzelliğin öz güvenden geçtiğini bilge Cin’den öğrenir. Byatt’ın, kendisi gibi Binbir Gece Masalları’ndan esinlenen 19. yüzyıldaki Avrupalı gezginlerden farkı, egzotik İstanbul tahayyülleri üzerinden İngiltere’de kadınlara dayatılan güzellik standartlarını eleştirmesidir.
Cin’in Antik Çağ’dan Osmanlı İmparatorluğu’na uzanan hikayeleri, sonsuz aşk efsanesini de çökertir. Gillian’ın kocasının, sevgilisiyle Majorca’da tatil yaparken bir faks mesajıyla eşinden ayrılması, evliliğin her zaman mutluluk getirmeyeceğini gösterir. Cin’in tarih boyunca tanıştığı zeki ve entelektüel kadınlar, hayatlarını evlilikle sınırlamak istememiştir. Domestik hayatı tutsaklık olarak görürler. Gillian için de boşanmak bir son değil, belki de zincirlerinden kurtulduğu yeni bir başlangıçtır. İstanbul’dan ayrılık vakti geldiğinde hayatına tek başına devam edebilecek güçtedir. Kadınları ezdiği düşünülen Doğu, bir İngiliz kadınını ataerkil cinsiyet rollerinden özgürleştirmiştir.
Hikâye, “barışçıl” Batı’nın “tehlikeli” Doğu’dan korkmasını eleştirerek oryantalizme de karşı çıkar. Anlatıcı, romana Körfez Savaşı’nda Irak’ın bombalanmasıyla başlar. Basra Körfezi’nin duman altında kalan siyah denizi, alevlerle dans eden dalgalarla çevrilidir. Kemiklerle tohumlanmış boş çöllerde ölüm kol geziyordur. Irak’a olan coğrafi mesafesine rağmen Ankara’ya gelmeye korkan Batılı akademisyenler, kendi ülkelerinin savaştaki rolünü göz ardı eder.
Türkçede masalların “bir varmış bir yokmuş” sözleriyle başladığına değinen hikâyede Cin, Gillian’ın aldığı transparan cam vazo gibi hem var hem yoktur. Peri Palas otelinin ismi de metnin kurgusallığını vurgular. Fakat Şehrazat hikayelerinin kahramanı Cin, fantastik olduğu kadar gerçektir de. Günümüzde bile Avrupa’ya hâkim oryantal Doğu fanteziyle tenis maçı izleyerek dalga geçer! Yeats, Chaucer ve Milton gibi ünlü yazarlardan alıntı veren, Gılgamış destanını anlatan, Hürrem Sultan gibi tarihteki güçlü kadınları öven roman, Doğu ve Batı kültürleri arasında bir köprü kurar.
Bu dönem, Universitat Autonoma de Barcelona’da, birlikte proje geliştirdiğim İngiliz hocaya, Byatt’ın kısa romanından esinlenerek bir çeşmibülbül hediye ettim. İstanbul’dan kırmadan taşımayı başardığım mavi spiral desenli cam vazoya merakla bakan meslektaşıma, Gillian’ın şişesinden çıkan cini anlattım. Oldukça yoğun çalışan arkadaşımın “Bir cine çok ihtiyacım var” demesiyle başlayan keyifli sohbetimizden bir süre sonra A. S. Byatt’ın ölüm haberini aldık. Öğrenciliğimden profesörlüğe uzanan ve Milwaukee-İstanbul-Barselona ekseninde yürüyen akademik çalışmalarımda bana hep eşlik eden romanla birlikte yazarı da benim için hep hayatta olacak.
Sevgili Naz ne kadar güzel anlatmışsın geçmişten bugüne taşınan bir efsane, bir yazar ve senin akademik yolculuğunu… Byatt benim de akademik kariyerimin başında çok ilham verici olmuştu. O zamanlar İngiliz Kültür yıllık All Turkey konferansları düzenlerdi ve benim gibi çok kişi Byatt’ı bu konferanslarda dinleme ve tanışma imkanı bulmuştu. Sanırım Cevat hoca ile de oradan tanışıktı. Oya Başak hocamız da çok iyi tanırdı yazarı. O güzel günlerden bir kişi daha eksildi ne yazık! Nur içinde yatsın!
Çok teşekkürler Işıl Hanım. Beğenmenize sevindim. Byatt ve Winterson gibi kadın yazarları okuttuğunuz seçmeli dersinizi dün gibi hatırlıyorum. Sizi adeta büyülenmiş gibi dinlerdik. Yıllar boyunca sizlerden aldığım ilham yazılarıma da yansıyor.