Ebeveynlere merak ve hüzün duygularını bir arada yaşatmanın anahtarı bellidir. Kaçırılan çocuklar, velayet davaları, çocuklarını anneleriyle görüştürmeyen intikamcı babalar; izleyiciyi ağlatır, kızdırır ve böylece ekrana bağlar. Bu üç klişe temayı evire çevire tekrar tekrar işleyen Sandık Kokusu melodram kokuyor.
Author: Ayşe Naz Bulamur
Levan Akın, Crossing: daimî bir Geçiş
Türkçede “geçiş” anlamına gelen “crossing” fiili, İngilizcede şimdiki zamanda süregelen bir eylemdir. Filmin açılışında nereden nereye doğru sürüklendiğini bilmediğimiz dalgaların sesi, geçişin henüz tamamlanmadığının bir göstergesi. Her yaştan her kültürden her cinsiyetten karakterler, dalgalarla birlikte bir akışta. Avrupa ve Asya kıtalarını bir araya getiren İstanbul ise arada derede kalan kimliklerin bir metaforu.
Tereddüt Çizgisi’nde hastalık metaforu
Tereddüt Çizgisi’nde fiziksel hastalık, toplumsal hastalığın bir metaforu. Musa’nın avukatı ülser; davasına bakan hakimin genç yeğeni ölüm döşeğinde. Organ nakli bekleyen hastaların listesi kabarık. İki kız kardeş iyileşme umudu olmayan anneleriyle vedalaşırsa annenin organları birçok hastanın hayatını kurtaracak. Peki annenin organları gerçekten şifa olacak mı? Yoksa çürümüş adalete çanak mı tutacak?
Yargı içinde Yargı
Yargı’daki son cinayet, İstanbul’dan ayrılıp güney sahillerinde yeni bir başlangıç yapma düşlerimizin öldürülmesiydi. Issız bir adada ölüme terk edilen Savcı Ilgaz kurtulunca karısı Ceylin yaşadıkları tehlike çemberinden uzaklaşıp sakin ve güvenilir bir kasabaya taşınmak ister. Muğla’da ağaçlar arasında ve deniz kenarındaki yeni evleri aslında bir cinayet mahallidir. Neşeyle ziyaret ettikleri Kaunos Kral Mezarları ise ölümün habercisidir. Huzurlu bir sayfiye hayallerini, müstakil evlerinin bahçesinden çıkan ceset yerle bir eder. Rüyalarındaki ev bir cennet değil, yılanlı bahçedir.
Kimler Geldi Kimler Geçti, Leyla Mecnun’u arıyor
Medcezir’in senaristi Ece Yörenç ve başrol oyuncularından Serenay Sarıkaya, Netflix dizisi Kimler Geldi Kimler Geçti’de tekrar buluştu. Aşk sancılarını anlatan bu iki dizinin farkı, Medcezir’in üniversite öğrencilerine ve KGKG’nin 30 yaşlarındaki avukatlara odaklanması. Peki aradan geçen 10 yıldan sonra senaryo değişti mi? Yoksa 2024’teki Avukat Leyla, 2014’teki genç Mira gibi Mecnun’u mu arıyor?
Cazsız Renksiz bir Ripley
Dickie’nin heyecanla dinlediği caz müziği, Yetenekli Bay Ripley’de başrolde. Doğaçlama tekniğine dayalı cazın coşkusu; müzisyenlerin kontrbas, saksafon, trompet gibi farklı enstrümanları aynı anda ve birbirlerinden bağımsız olarak çalmalarında yatar. Müziğin baştan çıkartıcı uyumsuzluğu, çok farklı kişilikleri içinde barındıran Tom Ripley’nin ruhunu yansıtır. Karakterlerin cazibeleriyle karanlık ruhlarının örtüşmediği film, caz müziği gibi çok sesli ve karmaşık. Oysa dizideki İtalya manzaralarına caz yerine İtalyanca şarkılar eşlik eder. Dizide form ve içerik arasındaki uyum, korkuyu öldürür.
Anneliğin kutsallığını sorgulayan diziler
“Annelik kutsaldır.” sözü, bir övgüden uzaktır. Hatta tam tersine ataerkil ideolojide kadınların fedakâr, namuslu ve itaatkâr rollerini destekler. “Melek” annelerin fiziksel ve psikolojik ihtiyaçları olmadığı düşünülür. Yorulmaz, uyumaz, yemek yemez anneler. Varsa yoksa çocuklarıdır. Hele âşık olmak ne hadlerine! Artık diziler, anneleri hapsoldukları yüce mertebeden özgürleştiriyor.
Düğüm, polisiye türünde ruh ve matematik
Düğüm’ün açılış sahnesinde, karanlık bir ormanda yankılanan gök gürültüsüyle irkiliriz. Kameranın yakın çekime aldığı araba farı, gözümüzü kamaştırır. Amazon Prime dizisinin afişindeki parçalanmış aynadan bakarmışçasına görüşümüz kısıtlanır. “Kızım gel şuraya,
Victoria Dönemi Romanlarında Kadın Katiller
Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence başlıklı kitabım, romanlardaki kadın katilleri dönemin ataerkil, etnik, dini ve sınıf ideolojileri ışığında inceler. Thomas Hardy’nin Tess, George Eliot’ın Adam Bede, Mary Elizabeth Braddon’ın Lady Audley’nin Sırrı, Florence Marryat’ın Vampir Kanı romanlarındaki kadınlar; boşanma ve mülkiyet hakları olmadığı için şiddete başvurur.
Origin, kast sisteminde ezilen bir film
Pulitzer ödüllü Afrikalı-Amerikalı yazar Isabel Wilkerson’ın kast sistemi üzerine yazdığı The Origins adlı kitaba odaklanan filmde, geçmişin rüzgarına kapılırız. Ava DuVernay’ın yönettiği filmin açılış sahnesinde savrulan yapraklar; Yahudi soykırımını, Amerika’da 1865’te kaldırılan kölelik sistemini ve Hindistan’da Dalitlerin uğradığı zulmü yüzümüze vurur.