lker Çatak’ın tek mekân filmi, çocuklarımızı sevgiyle ve güvenle teslim ettiğimiz okulu, huzursuz ve tekinsiz bir cezaevine dönüştürüyor. Bizi dehşete düşüren, öğretmenlerin de öğrencilerin de birer polis gibi her daim birbirlerini gözetlemeleri. Alman ortaokulundaki amaç, matematik formüllerine benzetilen kuralların içselleştirilmesi ve yönetime zorla değil isteyerek boyun eğilmesi. İç ve dış cephesindeki parmaklıkları, sınıflardaki çizgili storları, menteşeli pencereleri, gri ve boş koridorlarıyla okul binası, herkesin sürekli izlendiği bir hapishaneyi andırıyor.
Author: Ayşe Naz Bulamur
Milliyet Sanat-İngiliz Romanlarında Aşk Ne Söylüyor?
Biz sanat severler büyülü aşk hikayelerine kapılırız. Esas oğlan ve esas kızın birbirlerine kavuşabilmelerinin cinsiyet, ırk ve sınıf ideolojilerine bağlı olduğunu unuturuz. Genç, yakışıklı ve çoğunlukla beyaz karakterlerin mutlu sonlarına sevinirken evlilik kurumunu belki de fark etmeden kutsarız. Clifford Geertz, Kültürlerin Yorumlanması (1973) adlı kitabında, duygunun doğal ve evrensel değil, kültürel bir ürün olduğunu savunur. Toplum tarafından öğretilen duyguların politikasını tartışır. Jane Austen, Emily Bronte, Charlotte Bronte ve Virginia Woolf’un unutulmaz eserlerindeki aşk teması, İngiltere’nin sosyal ve ekonomik yapısından beslenir.
Ne Gemiler Yaktım Neden Final Yaptı?
Dizi, sözde itibarlı ve köklü bir aile içindeki şiddeti cesurca ekrana getirse de bizi anneden oğluna geçen tehlike zincirine hapsedemedi. Gemiyi yakan, klişeler oldu. En affedilmez karakterleri bile gri sularda yüzdürebilirdi dizi. Çetrefilli rollerin üstesinden gelecek oyuncuları ile gemi yürürdü. İşte o zaman dizinin “Kadına karşı şiddete hayır.” mesajıyla derinden yaralanırdık.
Dizilerdeki Türkiye de Değişti
Ve dizilerde bu fırtınaları geçici de olsa dindirebilen tek sihirli güç, aşk! Heteronormatif kurgulanan aşklar, zıt kutuplar arasında köprü kuruyor. Ömer’de müezzinin kendisinden yaşça büyük ve boşanmış bir banka çalışanına, Kızılcık Şerbeti’nde başı açık Doğa’nın tutucu Fatih’e, Magarsus’ta yönetici Damla’nın tahsili olmayan Turgut’a duyduğu aşkla birlikte sınıf, eğitim seviyesi ve inanç farklılıklarına rağmen aynı çatı altında buluşabilecek bir toplum hayaline tutunuyoruz.
Sen Farklısın. İmza Kübra
Hikâyenin sonunu Kübra’nın ilk mesajıyla öngördüğümüz dizi, belki de final sahnesiyle başlamalıydı. Murat Uyurkulak, Rana Mamatlıoğlu ve Bekir Baran Sıtkı’nın senaryosunu yazdığı dizinin ikinci sezonunda, umarım Kübra’nın dönüp dolaşıp kendi yaratanlarını nasıl yok ettiğini görürüz.
Şahsiyet, İnsan ne zaman ölür
Onur Saylak’ın yönettiği ve Hakan Günday’ın senaryosunu yazdığı GAIN dizisini seyrederken içim sızladı. ÂşıkDaimi’nin “İşin sırrı kendini bilmekte” sözlerine referans veren Şahsiyet, bizi bize anlatıyor. Geçmişi günümüze taşıyan cinayetler şahsiyetimizi sorgularken dizi kendi tarihimiz, müziğimiz ve edebiyatımızdan besleniyor. Başka coğrafyaların değil, kendi iskeletlerimizle yüzleşiyoruz.
Kuş Uçuşu
Cüneyt Özdemir, Kuş Uçuşu’nun “ne yazık ki hayli karikatür kahramanlar ve olaylarla” “televizyon habercilerin hırslı dünyasına” baktığını yazmış.[1] Karakterlerin karikatürize edilmesinin sebebi, dizinin sahtelik ve riyakarlıkla dalga geçmesi. “Gerçek görünendir” cümlesi ile başlayan dizi, taktığımız maskelerin ve yapay gülüşlerimizin gerçeklik algısı yarattığını başarıyla gösteriyor.
May December
“Mayıs Aralık” anlamına gelen “May December” deyimi, sevgililerin arasındaki yaş farkına referans verir. Todd Haynes’in yönettiği filmdeki aykırı çiftin yirmi dört yıllık birlikteliği, 1997’de Amerikalı öğretmen Mary Kay Letourneau’nun 12 yaşındaki öğrencisiyle ilişkisi, hapiste doğurması ve çiftin evliliğini hatırlatır. Filmin orijinal ismi yaş farkını mevsimlerle resmederken Türkçe çevirisinin amacı sanki izleyiciyi “bir skandalın peşinden” sinemaya getirmek. Halbuki kimin neyin peşinde olduğunun belli olmadığı bu çok katmanlı filmde bütün toplum bu skandalın yazarı.
2023’ten bana kalan filmler
Zeki Demirkubuz’un Hayat’ında dantellerin istila ettiği salonlar ve Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne filminde Nuray öğretmeninin adeta bir film setine dönüşen evi ne kadar etkileyici olsa da seyirciye ders verme kaygısı, mekanların yansıttığı sıkışmışlık duygusunun önüne geçiyor.
Zeki Demirkubuz, ne rüya ne de gerçek bir Hayat
Hayat, ataerkil düzeni eleştirirken karakterlerin derinliğinden uzaklaşıyor. Sanki Rıza dışındakiler birer tipleme: Rıza’yı şiddete karşı uyaran şefkatli dede, “Türkiye’de herkes istediğine inanır” deyip ailesini üniversitede okuduğuna inandıran genç, karısını takip eden kıskanç koca, ezilen ev kadını ve hep babasının onayını bekleyen Hicran. Toplumsal meseleler çok boyutlu karakterler üzerinden irdelenebilirdi. Rıza’nın soyadı gibi “uysal” olmaması ve ismi “ayrılık” anlamına gelen Hicran’ın ailesinden kopamaması bariz çelişkiler. Karakterler üzerinden işlenen derin yaraları düşünürken kendimi sinemadan çok derste hissettim.