İlker Çatak’ın tek mekân filmi, çocuklarımızı sevgiyle ve güvenle teslim ettiğimiz okulu, huzursuz ve tekinsiz bir cezaevine dönüştürüyor. Bizi dehşete düşüren, öğretmenlerin de öğrencilerin de birer polis gibi her daim birbirlerini gözetlemeleri. Alman ortaokulundaki amaç, matematik formüllerine benzetilen kuralların içselleştirilmesi ve yönetime zorla değil isteyerek boyun eğilmesi. İç ve dış cephesindeki parmaklıkları, sınıflardaki çizgili storları, menteşeli pencereleri, gri ve boş koridorlarıyla okul binası, herkesin sürekli izlendiği bir hapishaneyi andırıyor.
[Spoiler içerir]
Polisin yokluğunda öğretmenlerin gardiyanlık yaptığı okulda, ırkçılık hâkim. Hırsızı yakalamak için öğrencilerin cüzdanlarını izinsiz karıştıran okul yönetimi, Ali’den şüphelenir. Bir göçmenin parası, çalıntı olmalıdır. Öğretmenler odasının bir sorgu odasına dönüştüğü sahnede Ali’nin annesi, “Neden bizi sorguladınız? Anne oğluna harçlık veremez mi?” diye sorar. Oğlunun dini ve etnik kimliğinden dolayı şüphe çektiğinin farkındadır. Karı koca birbirleriyle Türkçe konuştuklarında kendisini dışlanmış hisseden müdür, çiftin Almanca konuşması gerektiğini söyler. Velilerin kendi ana dilinde konuşma hakkı yoktur. Uyarıyı sorgusuz sualsiz kabul eden aile Almanca konuşur. Ve böylece okul, esmer Müslüman öğrenciyi hırsızlıkla itham ederek devletin ırkçı politikasını uygular.
Ali’nin uğradığı ayrımcılığı protesto eden öğrenciler de genç ve idealist matematik öğretmeni Carla Nowak’ın Polonya kökenli olduğunu vurgulayarak onu ötekileştirir. Öğrencilerin derste ansızın sorguya çekilmesinden rahatsız olan Carla (Leonie Benesch), sempatik ve güler yüzlü bir polis. Sınavda kopya çeken öğrencisini sınıfta ifşa ederek utandıran öğretmen, eleştirdiği müdürden pek farklı değil.
Öğrencilerine dürüstlük dersi veren Carla, ceketindeki gizli kamerası ile okuldaki hırsızlık soruşturmasının başmüfettişliğine soyunur. Hırsız kadar kişisel hakları ihlal eden öğretmen de suçludur. Video kaydını görmek isteyen meraklı meslektaşları reddedildiklerinde “Biz çekilmekten rahatsız olduk.” deyip Carla’yı günah keçisi ilan eder. Videoyu izleme hevesleri, birbirimizi gözetlemekten duyduğumuz hazzı eleştirir. Adeta birer polis gibi birbirimizin ensesindeyiz.
Camekanlı öğretmenler odası, her daim gözlem altında. Biz seyirciler de “Hırsız kim?” sorusuyla karakterleri gözetliyoruz. Mahremiyetin olmadığı okulda, gizli kameraya gerek yok. Kendi ofisleri olmayan öğretmenlerin her dakikası kayıtta. Soruşturma ilerledikçe herkesin birbirine düştüğü odada güvenilecek bir dal yok. Odada birbirlerine bağıran öğretmenler, sınıfta kavga eden çocuklardan farksız.
Okuldaki hırsızlık soruşturmasını cuntaya benzeten öğrenciler de birer polis. Okul gazetesi için yaptıkları röportajda Carla’yı öyle bir sıkıştırırlar ki itibarı sarsılan kadın nefes almakta zorlanır. “Şaibeli” gazeteyi toplatan müdür, adeta sıkı yönetim ilan eder. Aslında öğrencilerin ifade özgürlüğünü kısıtlamasalar ortalık zamanla yatışacak. Yeter ki gençler, dinlendiklerini ve anlaşıldıklarını hissetsin. Fakat demokrasiden uzak kurumda; iftira, kargaşa, şüphe hâkim.
Kıran kırana verilen güç savaşına aileler de katılır. Veli toplantısında, sınav sorularının 12 yaşındaki çocuklar için zor olduğundan söylenirler. Carla’yı sınıfta psikolojik baskı kurmakla, öğrencileri kışkırtmakla ve muhbirlikle suçlarlar. “Varsayımlar üzerinden hayatlar mahvoluyor.” diye şikâyet ederlerken hiçbir delil olmaksızın öğretmeni itham ettiklerini farkında değillerdir.
En İyi Uluslararası Film dalında Oscar’a aday Öğretmenler Odası’nın etkileyici final sahnesinde, uzaklaştırma cezasını reddeden bir öğrenci, polisler tarafından zorla dışarı çıkarılır. Okul yönetimi, annesine hırsız denmesine şiddetle başkaldıran Oskar’a psikolojik destek vermek yerine onu okuldan atar. Film, toplumsal düzen uğruna hayatın matematik formüllerine indirgenmesini eleştirir. Marvin Miller’in gergin atmosferi yaratan müziği ile okuldaki tehlike çemberine hapsoluruz.
Filmdeki öğrenciler gibi ödül ve ceza sistemiyle yetişenler, gün gelir ailelerine, öğretmenlerine, çalışanlarına, sevgililerine ve hatta kendi çocuklarına hoyratça davranır. Ufacık çocuklara teneffüs cezası vererek ve onları azarlayarak, korkutarak geleceğin gardiyanlarını yetiştirdiğimizi farkında mıyız? Disiplin uğruna yarattığımız tehdit ortamı, aynı filmde olduğu gibi dönüp dolaşıp bizi yakacak.