Konsey, Yeats ve kaplumbağalar

Papa’nın kefeniyle bizi yüzleştirerek başlar yönetmen Edward Berger’in filmi Conclave. Morgdaki soğuk hava, Kutsal Roma Katolik Kilisesi’nin avlusunda eser. Yerdeki sigara izmaritlerinden çıkan dumanlarla grileşmiş avlu, morgdan farksız. Gergin bir müzik eşliğinde solunan dumanlı nefesler, ensemizde. Kardinallerin kıyafetleri de Vatikan’ın avlusu da kefen beyazlığında.

Yeni Papa’yı seçecek konseyin tecrit edildiği Vatikan, ulvi değil tehditkâr. Karanlık duvarlar, kepenkler, yüksek sütunlarla çevrili mekânda sanki tutsaklar. Merdiven boşluklarındaki fısıltılar, herkesin kulağına kaçar. Avluda kümelenseler de sırlar sınır tanımaz. Beyaz şemsiyelerin örttüğü kardinaller sanki kimliğini kaybetmiş. 

Kaotik dünyaya nizam veremeyen Vatikan’ın mutfağı sanki bir askeri üs. Küçük halkalar şeklindeki tortellini makarnalar askerler gibi sıralanmış. Rahatsız edecek kadar düzenli sofradaki yemekler cazip değil. Toplumda olmayan düzen; yemekhanenin temiz ve sıralı sandalyeleri, çatalları ve bıçaklarıyla tahayyül edilir.  

Cep telefonları, LED mumlar, otomatik “kapı kapanıyor” sesi ile filmde karakterleşen teknoloji, Vatikan’ın kutsal imajını sarsar. Fotokopi makinasının ritmik sesini duyarken kendimizi kilisede değil, ofiste hissederiz.

Konseydeki güç dinamikleri, bir iş yerindekileri hatırlatır. Yeni Papa’nın seçilmesi için çoğunluğun oyu gerekir. Konseyin İngiliz lideri Lawrence (Ralph Fiennes), yeni gelen bir kardinale, “Bu bir savaş ve sen tarafını seçmek zorundasın.” der. Hırs dolu seslerin yükseldiği konsey, çatışmalı toplantılardan farklı mı? 

Latincenin hâkim olduğu dönemi özlemle anan bir kardinal, homojen bir toplum hayali kurar. Referans verdiği William Butler Yeats’in “İkinci Geliş” (1919) şiiri, Birinci Dünya Savaşı sonrası karanlığı resmeder. Büyüyen bir girdapta savrulanlar birbirlerini işitemez. Merkez dağılır. İnancın yitip gittiği başıboş dünyaya anarşi hükmeder. Kardinale göre parçalanmışlığın sebebi çok kültürlülüktür. 

[Spoiler içerir.]

Şiirde, İsa’nın doğum yeri Beytüllahim’den doğacak aslan vücutlu ve insan başlı “vahşi mahluk,” kâbusu beraberinde getirecektir. Şiirin aksine filmdeki “İkinci Geliş” umut vadeder. Hem kadın hem erkek olan yeni Papa’nın, skandalların gölge düşürdüğü Vatikan’ı aydınlatması beklenir. 

Kardinal Lawrence’a göre şüphe, keskin çizgileri bulandırır. Gizem ve inanç birbirlerinden beslenir. Robert Harris’in aynı adlı romanından uyarlanan film, cinsiyet kategorilerini sorgular. Kilisede kadınların daha fazla görev almasını istemeyenler, seçtikleri Papa Benitez’in rahmi olduğundan habersizdir. 

Erkek ve dişi üreme organlarıyla doğabilecek kaplumbağalar, Vatikan’ın gizli hâkimi. Filmin sonunda kuytu çeşmelerinden gün ışığına kaçmaları bağımsızlık ümidi verse de habitatlarındaki küfü avluya getirirler. 

Kuytu köşelere saklanan kaplumbağalar gibi interseks kimliğini gizleyen Benitez’in kurtarıcılığı muğlaktır. Papa seçildikten sonraki ilk kelimesi “masum,” belki de hiç gerçekleşmeyecek bir hayal. Yeats’in şiirinde masumiyet bir seremonidir. Konseyin önünde zikredilen “masum,” Vatikan’daki merasimin bir parçasıdır. 

Benitez, “Ben tanrının yarattığı şeyim.” diyerek Donald Trump’ın “sadece iki cinsiyet vardır” söylemiyle ters düşer. Fakat apandisit ameliyatı sırasında keşfedilen rahmi, senaryoda ters köşe tekniğinin kurbanıdır. İzleyiciyi şaşırtan bir sürprizden öteye gidemez. İnterseks karakterin Meksikalı olması da cabası. 

“Kilise bundan sonra ne yapacağımızdır. Geçmiş değil.” diyen Benitez’in aksine film, kilisenin Nazi destekçileri ve istismarcılarla dolu tarihine sünger çekmez. Geçmişin hayaletleri, Müslümanlara “hayvanlar” diyen bir kardinalin İslamofobik söylemleriyle Vatikan’a musallat olur.  Son sahnede kaplumbağalarla birlikte çıktığımız aydınlık, merhum Papa’nın kefeni gibi soğuk ve beyaz.

Vatikan’da geçse de belki de hepimizin çekişmeli ve ayrımcı bir konseyde savaş verdiğini hatırlatan Conclave’i izleyin. 

About the author

Ayşe Naz Bulamur is a Professor of English in the Department of Western Languages and Literatures at Boğaziçi University, Istanbul. She holds a PhD in Literary Studies from the University of Wisconsin-Milwaukee. She has articles on the works of British, American, and Turkish writers, such as Margaret Fuller, Hannah W. Foster, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Hak Kyung Cha, and Martin Amis. She is the author of Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars Publishing, 2016). Her research focuses on postcolonial theory, urban theory, feminist criticism, and nineteenth-century and contemporary fiction.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error: Content is protected !!
Verified by MonsterInsights