November 21, 2024

Melekler Şehri’nde Barbie

https://t24.com.tr/yazarlar/ayse-naz-bulamur/melekler-sehri-nde-barbie,40955

Bir zamanlar, ünlü bir Amerikan oyuncak mağazasının, Barbie’ye ayrılmış devasa koridorunda gezerken adeta başım dönmüştü. Filmin açılış sahnesinde gösterildiği gibi Barbie, kocaman bez bebeklerin pabucunu dama atmıştı. Oscar de la Renta tasarımlı elbiseleri, pembe spor arabası, ışıl ışıl saçları, mavi gözleriyle bizi kendine aşık etmişti. Üç katlı, asansörlü, havuzlu, tabak takımından fincanlarına kadar döşenmiş Barbie evim, yıllarca odamı süsledi. 

Özlemle andığım Barbie evim ve o evde geçirdiğim çocukluğum, beni koşa koşa Margot Robbie ve Ryan Gosling’in oynadığı filme götürdü. Seyircinin çoğu sözleşmiş gibi pembe giymişti. Yıllar geçmiş, Barbie farklı ırk ve mesleklere bürünerek çeşitlenmiş, fakat Barbie ile oynayanlar, filmin “basmakalıp” olarak nitelendirdiği, pembelere bürülü Barbie’de takılıp kalmıştı.

Los Angeles ve pespembe Barbie diyarında geçen eğlenceli filmin karanlık yüzü, oyuncağın ilk piyasaya çıktığı 1959’dan beri geleneksel kadın rollerinin pek de değişmediğini göstermesi. Basmakalıp—mavi gözlü, sarışın, zayıf—Barbie’nin, bir sabah ağzı kokup stilettosuz topukları tam yere değince “arızalı” sayılıyor. Mükemmel güzelliğine kavuşmak için gerçek dünyada onunla hırpalayarak oynayan mutsuz kızı bulup kendine olan güvenini kazandırmalı. Bu “çocuk,” insanüstü güzellik ve annelik kriterleriyle mücadele eden ve Barbie’yi üreten Mattel firmasında çalışan Latin bir kadın. Kendini yeteri kadar çekici, başarılı hissetmeyen Gloria ve selülitleri yüzünden Barbie diyarından dışlanabilecek bebek tanışınca, farklı yaşlardan ve ırklardan kadınların benzer sorunlarla boğuştuğunu görüyoruz. Melekler Şehri Los Angeles’ta buluşan iki kadın, biz melek değiliz, hassasiyetleri ve kırılganlıkları olan insanız, diye haykırıyor adeta.

Barbie’nin yokluğunda krallığını ilan eden Ken’e karşı, kadınların savaşarak yönetimi ele geçirmeleri bile hüzünlü. Barbie diyarına kızıyla gelen ve Afrikalı-Amerikalı Barbie’nin tekrar başkan olmasını sağlayan Gloria, ataerkil düzeni kabul etmiş Barbieler’i, erkeklerin her daim güçlü, bilge olduğu sanrılarından uyandırıyor. İtaatkâr, uysal, domestik kadınlara madalya takılmayacağını söylüyor. Kadınların, hayat seçimlerinde özgür olduklarını ve ister başkan ister anne olabileceklerini savunuyor. Fakat, bu tavsiyeleri bize ilk Amerikalı feminist yazarlardan Margaret Fuller, On Dokuzuncu Yüzyılda Kadın (1845) kitabında vermişti. Toplumda oyuncak bebek yerine konulan kadınlara, deniz kaptanı ya da ev kadını olabilirsiniz yeter ki hayatınıza kendiniz yön verin, der. Demek ki 1845’ten bugüne kadınların birey olma mücadelesi hiç bitmemiş. Tek değişen, beyaz Amerikalı değil, Latin bir kadının feminizmin sesi olması. 

Ne kadar Barbie’siz bir hiç olan Kenler ve oyuncak firmasının şaşkın patronları ile eşit derecede dalga geçilse de ataerkil düzen baki kalıyor. Bütün gün plajda sörf yapan yakışıklı Kenler, Barbieler’in partilerine bile çağırılmıyor. Barbie Land’deki iktidar savaşını son vermeye paten kayarak giden takım elbiseli patronların, yarattıkları hoş ve boş erkek oyuncaklardan pek farkları yok. Ne kadar pohpohlanmaktan hoşlanan, kadınlara akıl verdikçe egolarını tatmin eden, kıskançlıktan birbirine giren Kenler’e gülsek de devir onların devri. Film, 2023’te bile üst yönetiminin çoğunun erkek olduğunu vurguluyor. Fallusa benzeyen Mattel binasındaki yöneticiler, Barbie’nin ellerini ve ayaklarını birbirine bağlayarak bir kutuya hapsetmekten adeta zevk alıyor.

Filmin en güçlü yanı, Barbieler’in ataerkil düzeni alaşağı edip hakimiyet kurdukları Barbie Land’i bir ütopya haline getirmemesi. Barbie, Ken’den güç bela geri aldığı süslü püslü evini bırakıp Los Angeles’a taşınıyor. Bütün kadınların isminin Barbie olduğu diyardan, bir birey olmak ümidiyle ayrılıyor.

Fakat, Hollywood’un evi Los Angeles, film setlerini hatırlatan Barbie Land kadar sahte. Yaratılan değil de yaratıcı olmayı seçen “sıradan” Barbie’nin hayallerini Hollywood gerçekleştirebilir mi? Yoksa Melekler Şehri’nde bir melek gibi görünmez mi olur? Kadınların, oyuncak bebek kadar genç, güzel, güleç ve edilgen olması beklenen şehirde Barbie, yaratan olabilir mi? Barbie, kendi filminin anlatıcısı bile değil, anlatılan. Gerçek ve kurgu arasındaki çizgileri bulanıklaştıran bu meta filmin anlatıcısı, Margot Robbie’nin arıza veren Barbie’yi oynayamayacak kadar çekici olduğunu söylerken aslında Hollywood’un güzellik kriterlerine de ayna tutuyor.

Barbie yaratan olamasa da filmin yönetmeni Greta Gerwig çok başarılı bir yaratıcı. Barbie’yi tatil köyüne benzeyen diyarından çıkarıp Melekler Şehri’nde jinekoloğa götürüyor! Barbie’nin yüzünde kocaman bir gülümsemeyle doktora gitmesiyle biten film, kadınları bebek gibi görenlerle dalga geçiyor. 

Yönetmenin bir diğer başarısı da seyirciye oyun dışında bir gerçeklik sunmaması. İster Barbie diyarında ister Los Angeles’ta olsun, her daim toplumun yazıp yönettiği bir masaldayız. Belki de Amerikalı feminist Margaret Fuller’ın dediği gibi oynadığımız ideolojik tiyatrodan çıkış yok. Pembe kıyafet ve aksesuarların hâkim olduğu sinema salonunun kendisi bir Barbie Land.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error: Content is protected !!
Verified by MonsterInsights