Adana’ya akademik araştırmaları için gelen Şahsu, Şahmaran efsanesine uzanan geçmişini keşfeder. Ailesini yıllar önce terk etmiş dedesiyle yüzleştiğinde ve Maran’a âşık olduğunda yarı insan yarı yılan Marların dünyasına katılır. Umur Turagay ve Bertan Başaran’ın yönettiği ve Pınar Bulut’un senaryosunu yazdığı dizi, Yılan Kalesi’nde yaşadığı varsayılan Şahmaran’ın hikâyesine farklı bir yorum getirebilir mi?
RU, Aşkın yaşı var mı?
İlişkilerde yaş farkını ters düz eden bu iki filmin popülerliğine rağmen RU’da Reyan (38) ve Uzer’in (18) aşkı tasvip edilmedi. Amerikan yapımlarında hoşgörüyle izlenen “aykırı aşk” hikayesi, kendi kültürümüze yakıştırılmadı. Aksanı nedeniyle “yabancı” olduğu düşünülebilecek Reyan ile “Türk kadını oğlu yaşındaki erkeği sevemez.” yargısı ister istemez desteklense de dizi tepki çekti. Oysa Meryem Uzerli ve Burak Berkay Akgül arasındaki kimya öyle güzel tutmuş ki ben yaş farkına dikkat etmedim.
New York’ta Bir Gece, Sean Penn ile taksi yolculuğu
Christy Hall’ın yönettiği filmdeki tek olay, New York’ta yaşayan genç ve güzel bir kadının havaalanından evine doğru yaptığı bir taksi yolculuğudur. Bilgisayar programcısı Girlie’nin (Dakota Johnson) hayatına; katıldığı bir toplantı, dostlarıyla eğlendiği bir parti ya da sevgilisiyle geçirdiği romantik bir randevu üzerinden de şahit olabilirdik. Peki onu neden iş, aile ya da arkadaş ortamında değil de taksi şoförü Clark (Sean Penn) ile yaptığı sohbetler üzerinden tanıyoruz?
Woody Allen’ın Şans Eseri’nden Olimpiyatlar’a kanlı Paris
“Şans Eseri” Olimpiyatlar’ın açılış tarihinde Türkiye’de gösterime giren filmde Paris, Fransa’nın eşitlik ilkesinden uzak. Açılışta Marie Antoinette’in 1793’te idam edilmeden önce hapsedildiği Conciergerie’de konser veren Gojira metal grubu, Paris’in özgürlükçü imajını sorguladı. Giyotinle kesilmiş kafasını elinde taşıyan ve kanlar içinde şarkı söyleyen kraliçe, şehrin karanlık geçmişini hatırlattı. Woody Allen’ın son filminde ise şiddet günümüz Paris’inde kol geziyor. Adaletten yoksun şehirde hayat bir pamuk ipliğine bağlı.
Zeytin Ağacı ve toplumsal tarih
1988’de Bursa’da başlayan Zeytin Ağacı’nın anlatıcısı Doktor Ada, belki de hatırlamadığımız geçmişin bir yerlerde kayıtlı olabileceğini düşünür:
“Tatlar, kokular, anlar bir gün tekrar hatırlanmak üzere en doğru zamanı bekler. […] Ve geçmiş biz unutsak bile bizi etkilemeye devam eder mi?”
Nuran Evren Şit’in senaryosunu yazdığı Netflix dizisinde, geçmiş günümüzde. Ayvalık’ta yaşayan karakterler geçmişleriyle hesaplaşırken biz tarihimize doğru bir yolculuğa çıkarız.
Anne, Kalk! Mobilyacıda satılan mutluluk
Niclas Larsson’un trajikomik filminde 82 yaşında şık ve bakımlı bir kadın, oğullarıyla birlikte gittiği mobilyacıda yeşil bir koltuğa oturup kalır. Saatler geçse de evine dönmek istemez. Endişelenmeye başlayan David’in “İyi misin?” sorusuna annesi, “İyiyim, sadece sizinle gelmiyorum.” cevabını verir. En sevdiği restorana bile gitmek istemez. Kanepeden zorla kaldırılırsa dükkânın merdiveninden bilerek düşüp kafasını patlatacaktır. Anne, koltuk uğruna neden ölümü göze alır?
Beckett’ten Lanthimos’a Merhamet Hikâyeleri
Yorgos Lanthimos’un son filmindeki en büyük tehlike, bilerek ve isteyerek boyun eğilen otoritenin tanrılaştırılmasıdır. Üç farklı hikâyeden oluşan Merhamet Hikâyeleri’nde, şirkette ya da sosyal çevredeki kuralları çiğneyenleri tutuklayacak bir polis ya da yargılayacak bir hâkim yok. Eğitimli ve kariyer sahibi karakterler bile ölümcül ve gelişigüzel kaidelere gönülden bağlı. Patronların ya da tarikat liderlerinin buyruklarına körü körüne uyanlar için merhamet, hiç gerçekleşmeyecek bir masal.
Çiftçi kadınları görünür kılan Toprağına Renk Katanlar
Türkiye İş Bankası sponsorluğunda Habitat TV’de yayımlanan Toprağına Renk Katanlar belgesel serisi, “Kadından çiftçi olmaz.” inancını başarıyla kırıyor. Dokuz bölümlük belgeselde kadın girişimciler, çiftçiliğin erkeklere has bir meslek olduğu algısını alaşağı ediyor. Her bölümde Türkiye’nin farklı bir yöresine seyahat ederken ataerkil toplumda var olmaya çalışan kadınların cesaretine ve öz güvenlerine gıpta ettim.
La pasión turca, Türkiye üzerinden “Batılı” İspanya hayalleri
Netflix’te yayımlanan İspanyol dizisinde Yaman (İlker Kaleli), İstanbul’da tanıştığı İspanyol sevgilisine, “Avrupalı Olivia, Türk olduğum için bana güvenmiyor.” diyerek çıkışır. Sahibi olduğu antikacı dükkanında karanlık işler çeviren genç ve yakışıklı Yaman’ın bilmediği, İslam kültüründen etkilenmiş İspanya’nın beyaz ve Hristiyan Avrupa’nın bir parçası olarak pek görülmediğidir.
Kötü Oyuncu: kurgu ve gerçeğin tehlikeli buluşması
Jorge Cuchi’nin yönettiği filmin ilk sahnesinde genç bir kadının, kocasının oğluyla yaşadığı aşk merakımızı uyandırır. Araba kullanan sevgilisine, “Kocam her iş seyahatine gittiğinde uçağı düşsün istiyorum.” diyen kadın, eşi sağ salim eve döndüğünde bunalıma girer. Biz tam senaryodaki “cici anne” fantezisine kapılmışken arabanın aslında bir film seti karavanına bağlı olduğunu görürüz. Arabanın arka koltuğunda saklanan ses sorumlusu, birden ortaya çıkıp tuvaleti geldiğini haykırdığında cinsel gerilim sonlanır. Setteki ışıklar yandığında, “kötü niyetli kimse” anlamına gelen filmin orijinal “Bad Actor” adının sadece kocasının ölümünü arzulayan kadın olmadığını fark ederiz.