The Zone of Interest’i izledikten sonra yedi yaşındaki oğlumun isteğiyle Kral Şakir: Devler Uyandı filmine maruz kaldım. Baktım sinemadaki çocuklar çok mutlu. Ellerinde patlamış mısırla heyecanla çığlık atıp müziklere eşlik ediyorlar. Filmden sonra oğlum ve sınıf arkadaşına sordum, “Bu filmin konusu ne?” Bana merakla bakan iki çocuk, hikâyeyi özetleyemedi. Biz anneler de filmin ne anlatmaya çalıştığını pek çözemedik. Oysa Ördeklerin Göçü, çocuk filmi olmasına rağmen bende iz bıraktı. Bir göç masalının başardığı neydi?
Memory, kalp ve belleği buluşturan Hatır
Bir alkol bağımlısının “Hatırlıyorum, yaralıydım, kaybolmuştum, umutsuzdum.” sözleriyle başlayan Memory’de hafıza, hayat hikâyemizin güvenilmez bir yazarıdır. New York’ta yaşayan bir sosyal hizmetler çalışanının hafızası, neredeyse bir erken demans hastasınınki kadar bulanık. Demans ya da değil, herkesin anıları eksik ya da çelişkili. Sylvia’nın annesine göre sevgi dolu yuvaları, alkolik kızının kâbusu. Karakterlerin hatıralarına şüpheyle yaklaştığımız film, hasta ve sağlıklı ikileminden uzaklaşıyor.
Oscar Adaylarının Geçmişle Hesaplaşması
2024 Oscar töreninde, sanatın tarihi ve politik rolünü vurgulayan meta-filmler parladı. Christopher Nolan’ın 7 ödül kazanan filminde Oppenheimer, şiir ve resme duyduğu aşkla atom bombasını yaratır. Katledilen Amerika yerlilerine ağıt yakan Martin Scorsese ise David Grann’in Dolunay Katilleri kitabından ilham alır. Hansel ve Gretel’de çocukları fırında pişiren cadıyı bir Nazi subayıyla buluşturan İlgi Alanı, tarihi masallarla yazar. İlk sahneden konusunu bildiğimiz ve merak unsuru taşımayan filmler, geleceğe ümitle bakmaz.
Kadın romancıların hayat verdiği emekçi kadınlar
Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne kadın yazarlar, yok sayılan kadın emekçileri kalemleriyle ölümsüzleştirir. Yeni Asır gazetesi yazarı Rebia Arif (1903-1936), Erendiz Atasü ve Ayşe Kulin’in romanları, kadınların tarih boyunca azımsanan fedakârlıklarını görünür kılarken süregelen cinsiyet eşitsizliğine karşı savaşır.
The Zone of Interest, Ürperten bir Huzur
Jonathan Glazer’in yönettiği The Zone of Interest’i diğer Holokost filmlerinden farklı kılan, bize vahşeti göstermeden yaşatması. Peki filmleri çekilmeyen ve müzelerde sergilenmeyen üstü örtülmüş acılar ne zaman “ilgi alanımıza” girecek?
İnci Taneleri, Dansın Senaryoya Katkısı Ne?
İnci Taneleri’nde Dilber’in dansı, senaryoya öyle bir entegre edilirdi ki yokluğunda dizinin karakterleri, mekânları ve temaları adeta inci taneleri gibi dağılırdı.
Zavallılar Neden Feminist Değil?
Yorgos Lanthimos’un fantastik dünyası, 19. yüzyıl masallarından beslenir. Uzun saçlarını camdan sarkıtan Rapunzel, bir ölüyü dirilten Victor Frankenstein ve Henrik Ibsen’in Bir Bebek Evi (1879) oyununda çocuk muamelesi gören ev kadını Nora ile film, geçmişi geleceğe taşır. Kibirli bir doktorun ve evde tutsak kadınların hikayelerini hatırlatan film, cinsiyet eşitliği vadeder mi? Orta Çağ şatolarında geçen sahneler, toplumsal ilerlemeye ışık yakar mı? Yoksa asıl ismi Victoria ile Kraliçe Victoria dönemini hatırlatan Bella ve diğer karakterlerle birlikte biz de “zavallı” mıyız?
Cezaevinde bir Öğretmenler Odası
lker Çatak’ın tek mekân filmi, çocuklarımızı sevgiyle ve güvenle teslim ettiğimiz okulu, huzursuz ve tekinsiz bir cezaevine dönüştürüyor. Bizi dehşete düşüren, öğretmenlerin de öğrencilerin de birer polis gibi her daim birbirlerini gözetlemeleri. Alman ortaokulundaki amaç, matematik formüllerine benzetilen kuralların içselleştirilmesi ve yönetime zorla değil isteyerek boyun eğilmesi. İç ve dış cephesindeki parmaklıkları, sınıflardaki çizgili storları, menteşeli pencereleri, gri ve boş koridorlarıyla okul binası, herkesin sürekli izlendiği bir hapishaneyi andırıyor.
Milliyet Sanat-İngiliz Romanlarında Aşk Ne Söylüyor?
Biz sanat severler büyülü aşk hikayelerine kapılırız. Esas oğlan ve esas kızın birbirlerine kavuşabilmelerinin cinsiyet, ırk ve sınıf ideolojilerine bağlı olduğunu unuturuz. Genç, yakışıklı ve çoğunlukla beyaz karakterlerin mutlu sonlarına sevinirken evlilik kurumunu belki de fark etmeden kutsarız. Clifford Geertz, Kültürlerin Yorumlanması (1973) adlı kitabında, duygunun doğal ve evrensel değil, kültürel bir ürün olduğunu savunur. Toplum tarafından öğretilen duyguların politikasını tartışır. Jane Austen, Emily Bronte, Charlotte Bronte ve Virginia Woolf’un unutulmaz eserlerindeki aşk teması, İngiltere’nin sosyal ve ekonomik yapısından beslenir.