Cevher’den neden iğreniyoruz?

50 yaşındaki televizyon yıldızı Elizabeth Sparkle, gençlik ve güzellik vadeden bir maddeyi kullandığında kendisinin 20’li yaşlarındaki versiyonu Sue’ya hayat verir. Kusursuz vücuduyla ekranda parlayan yıldız, “iğrenç, yaşlı, şişman, berbat” bedenine geri dönmek istemez. Peki Elizabeth’e göre yüzündeki kırışıklıklar neden mide bulandırıcıdır? Julia Kristeva, Powers of Horror: An Essay on Abjection (1980) adlı kitabında; bazı nesneleri, canlıları, gelenekleri ve giyim tarzını “iğrenç” kılanın ataerkil toplum olduğunu yazar. Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan The Substance, normlara uymayanların nasıl bir “ucubeye” dönüştüklerini başarıyla gösteriyor. 

Çiftçi kadınları görünür kılan Toprağına Renk Katanlar

Türkiye İş Bankası sponsorluğunda Habitat TV’de yayımlanan Toprağına Renk Katanlar belgesel serisi, “Kadından çiftçi olmaz.” inancını başarıyla kırıyor. Dokuz bölümlük belgeselde kadın girişimciler, çiftçiliğin erkeklere has bir meslek olduğu algısını alaşağı ediyor. Her bölümde Türkiye’nin farklı bir yöresine seyahat ederken ataerkil toplumda var olmaya çalışan kadınların cesaretine ve öz güvenlerine gıpta ettim. 

Kimler Geldi Kimler Geçti, Leyla Mecnun’u arıyor

Medcezir’in senaristi Ece Yörenç ve başrol oyuncularından Serenay Sarıkaya, Netflix dizisi Kimler Geldi Kimler Geçti’de tekrar buluştu. Aşk sancılarını anlatan bu iki dizinin farkı, Medcezir’in üniversite öğrencilerine ve KGKG’nin 30 yaşlarındaki avukatlara odaklanması. Peki aradan geçen 10 yıldan sonra senaryo değişti mi? Yoksa 2024’teki Avukat Leyla, 2014’teki genç Mira gibi Mecnun’u mu arıyor? 

Milliyet Sanat-İngiliz Romanlarında Aşk Ne Söylüyor?

Biz sanat severler büyülü aşk hikayelerine kapılırız. Esas oğlan ve esas kızın birbirlerine kavuşabilmelerinin cinsiyet, ırk ve sınıf ideolojilerine bağlı olduğunu unuturuz. Genç, yakışıklı ve çoğunlukla beyaz karakterlerin mutlu sonlarına sevinirken evlilik kurumunu belki de fark etmeden kutsarız. Clifford Geertz, Kültürlerin Yorumlanması (1973) adlı kitabında, duygunun doğal ve evrensel değil, kültürel bir ürün olduğunu savunur. Toplum tarafından öğretilen duyguların politikasını tartışır. Jane Austen, Emily Bronte, Charlotte Bronte ve Virginia Woolf’un unutulmaz eserlerindeki aşk teması, İngiltere’nin sosyal ve ekonomik yapısından beslenir.

Kızılcık Şerbeti’nde Annelik Temsilleri

Kızılcık Şerbeti, belki de ilk defa emzirmeyi kutsamak yerine ne kadar zorlu bir süreç olabileceğini ekrana yansıtıyor. “Anne yapamam şu an ne olur çok acıyor” diye haykıran Nilay’a kayınvalidesi hayretle bakar. Gelininin karın ağrısını ve mide bulantısını “şımarıklık” ve “kapris” olarak nitelendirir. “Bunalımda da olsan bunalımlı halinle emzireceksin çocuğu” diyerek gelinini kocasına şikâyet eder. Pembe’ye bir annenin kendisini de düşünmesi gerektiği öğretilmemiş ki gelininin fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarına duyarlı olsun. 

error: Content is protected !!
Verified by MonsterInsights