Dizilerdeki Türkiye de Değişti

Ve dizilerde bu fırtınaları geçici de olsa dindirebilen tek sihirli güç, aşk! Heteronormatif kurgulanan aşklar, zıt kutuplar arasında köprü kuruyor. Ömer’de müezzinin kendisinden yaşça büyük ve boşanmış bir banka çalışanına, Kızılcık Şerbeti’nde başı açık Doğa’nın tutucu Fatih’e, Magarsus’ta yönetici Damla’nın tahsili olmayan Turgut’a duyduğu aşkla birlikte sınıf, eğitim seviyesi ve inanç farklılıklarına rağmen aynı çatı altında buluşabilecek bir toplum hayaline tutunuyoruz. 

Kızılcık Şerbeti’nde Annelik Temsilleri

Kızılcık Şerbeti, belki de ilk defa emzirmeyi kutsamak yerine ne kadar zorlu bir süreç olabileceğini ekrana yansıtıyor. “Anne yapamam şu an ne olur çok acıyor” diye haykıran Nilay’a kayınvalidesi hayretle bakar. Gelininin karın ağrısını ve mide bulantısını “şımarıklık” ve “kapris” olarak nitelendirir. “Bunalımda da olsan bunalımlı halinle emzireceksin çocuğu” diyerek gelinini kocasına şikâyet eder. Pembe’ye bir annenin kendisini de düşünmesi gerektiği öğretilmemiş ki gelininin fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarına duyarlı olsun. 

Kızılcık Şerbeti Kutuplaşmaya Şifa Mı?

Benedict Anderson, Hayali Cemaatler (1983) adlı kitabında, bir ülkeyi gazetelerde ve edebiyattaki temsilleri üzerinden hayal ettiğimizi savunur. Biz de modern Türkiye’yi erken cumhuriyet dönemi romanlarının eğitimli, başı açık kadın karakterleri ve güzellik kraliçelerinin mayolu resimleri üzerinden tahayyül ettik. Türk dizilerine de laik kadınlar hâkim. Son birkaç yıl öncesine kadar dizilerde türbana yer verildi mi? Anderson’a göre sanatta gösterilmeyen toplumda görünmez kılınıyor.

error: Content is protected !!
Verified by MonsterInsights