Milliyet Sanat-İngiliz Romanlarında Aşk Ne Söylüyor?

Biz sanat severler büyülü aşk hikayelerine kapılırız. Esas oğlan ve esas kızın birbirlerine kavuşabilmelerinin cinsiyet, ırk ve sınıf ideolojilerine bağlı olduğunu unuturuz. Genç, yakışıklı ve çoğunlukla beyaz karakterlerin mutlu sonlarına sevinirken evlilik kurumunu belki de fark etmeden kutsarız. Clifford Geertz, Kültürlerin Yorumlanması (1973) adlı kitabında, duygunun doğal ve evrensel değil, kültürel bir ürün olduğunu savunur. Toplum tarafından öğretilen duyguların politikasını tartışır. Jane Austen, Emily Bronte, Charlotte Bronte ve Virginia Woolf’un unutulmaz eserlerindeki aşk teması, İngiltere’nin sosyal ve ekonomik yapısından beslenir.

Elif Şafak, Kayıp Ağaçlar Adası’nda Kaybolamayan Okuyucu

Neden savaşlar hep aşk üzerinden kurgulanır? Isabel Allende, Denizin Uzun Taçyaprağı’nda (2019) İspanya İç Savaşı’nı (1936-1939) ve Elif Şafak, Kayıp Ağaçlar Adası’nda (2021) 1974 Kıbrıs Harekatı’nı imkânsız aşklar üzerinden anlatıyor. Politik çatışmaların yarattığı fiziksel, psikolojik ve coğrafi yıkımlara dikkat çekmek için okuyucunun duygularına hitap etmek çok etkili bir tekniktir. Allende’nin hikayesinde, bir doktorun savaşta ölen abisinin karısıyla yaptığı evlilik onaylanacak mı diye düşünürken cumhuriyetçiler ve milliyetçiler arasındaki korkunç çatışmayı öğreniriz. Şafak’ın romanında Türk ve Rum sevgililere sempati duyarken savaşın 2000’lerde İngiltere’ye taşınmış çifti ve 2010’ların sonunda kızlarını bir gölge gibi kovaladığını görürüz. Okuyucu, geçmişin travmalarına şahit olurken her türlü zorluğa göğüs geren aşklar da göklere çıkarılır. Bu sebeple aşka bel bağlamayan savaş anlatıları beni daha çok etkiler. 

Ayşe Kulin, Yarın Yok: Geçmiş Günümüzde

Ayşe Kulin’in Yarın Yok romanında, “Nutregon gazının kullanıldığı Felaket Savaşı ertesinde, Hayırlı Uyanış’tan” 121 yıl sonra Dünya’da Merkez Şehir Devleti’ndeyiz (7). Bu distopik hikâyede uyanış pek de hayırlı değil. Devletin çıkarlarının, her daim çalışkan ve ahlaklı olması beklenen insanlardan üstün tutulduğu yaşamda herkes mutsuz. Günümüzden yüzyıllar sonra geçen roman aslında bizi geçmişimize doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Farklı dönemlerde yaşamış bilim kadınlarının, kapitalist, ırkçı ve ataerkil ideolojilerle nasıl boğuştuğuna şahit olurken tarihin tekerrürden ibaret olduğunu hissediyoruz. 

error: Content is protected !!
Verified by MonsterInsights