Bulgar asıllı Fransız filozof Julia Kristeva, Bizans’ta Cinayet (2004) adlı romanında, kötülüğün kaynağını bulup kurutan detektif hikayelerinin iyimserliğini vurgular. Giriş, gelişme, sonuç kurgusunu takip eden polisiye romanlarında deliller suçluyu ele verir. Cinayet faillerini cezalandıran hukuka güvenir, içimiz rahat uyuruz. Ali Bilgin’in yönettiği Yargı dizisi de aydınlanma çağından beri bilim ve araştırmanın bizi mutlak bilgiye ulaştıracağı yargısını destekliyor.
Dizinin en büyük gerilim unsuru, toplumda adaleti temsil eden avukat, savcı ve komiserin de yasalara karşı gelmesi. Avukat Yekta’nın diploması sahte ve oğlu katil. Avukat Ceylin, bir savcı kaleminin işlediği intikam cinayetini örtmek için ceset gömüyor. Diziye yeni katılan başsavcı, kızının sağlık masraflarını karşılamak için bir suç örgütü ile anlaşıp Savcı Ilgaz’ı sokak ortasında vuruyor. Dizinin en dürüst karakteri Ilgaz’ın aile geçmişi karanlık: Hapisten çıkan dedesi bir kabadayı, erkek kardeşi uyuşturucu satıcısı, komiser babası zamanında Ceylin’in masum babasını bile bile hapse atmış. Savcı ve avukatların mesai saatleri, kendi ailelerindeki suçluların peşinde koşmakla geçiyor.
Ne kadar kanunları çiğneyen avukat ve savcının olduğu adliye yüceltilmese de dizi bize suçluların hep yakalanacağı inancını aşılıyor. Adli tıbbın özverili çalışmaları ve Ceylin’in ofisindeki kara tahtada ailece yürütülen tahminler, detektif türünün merkezindeki kim, nerede, nasıl, ne zaman sorularını cevaplıyor. Deliller karartılsa da suçlu bulunuyor. Aileden de olsa cezasını çekiyor. En çetrefilli cinayeti bile çözebilecek bir ekibin ve yalan dolanın işlemediği bir hukuk sisteminin varlığına inanıyoruz. Sahtekarların değil, ilkeli Ilgazların egemen olduğu bir toplumda yaşadığımızı düşlüyoruz. Kuyuya ya da çöp tenekesine atılan cesetlerle örgülü hikâyenin, failleri cezalandıran adalete güvenmemiz gerektiği mesajını vermesi de oldukça ironik.
Polisiye ve romantizmi bir araya getiren Yargı’nın en büyük başarısı, geleneksel aşk üçgeni temasını kırması. Kaan Urgancıoğlu ve Pınar Deniz’in oynadığı Savcı Ilgaz ve Avukat Ceylin’in ilişkisi, konunun tek temel taşı değil. Dizinin temposu, ikilinin muhtemel evlenme ya da boşanmalarına dayanmıyor. Kim kimi sevmiş, aldatmış ya da terk etmiş pek kimsenin umurunda değil. Komiseri, çaycısı, ev kadını, lise öğrencisi herkes katil peşinde.
Yargı asla kadınların “namusunu” yargılamıyor. Ilgaz’ın eski nişanlısı ve karısı birlikte çalışıyor; bir savcı evlenmeden hamile kalıyor. Ceylin’in kız kardeşi boşanmadan sevgili buluyor. Dizi, cinsel tacizden “uygunsuz” giyinen kadınları sorumlu tutanları kınarken tacize karşı sessiz kalmayın çağrısı yapıyor. Zeki, tutuğunu koparan, ekonomik ve cinsel özgürlüğü olan kadın karakterler bana hayat enerjisi veriyor.
Bir olay yeri bu kadar mı seksi olur? Issız ve karanlık ormanın ortası sarı şeritlerle çevrilmiş… Bir yerlerde kurşun olmalı ya da ceset. İnceleme ekibi ayrılınca Ceylin Ilgaz’ı tam da cinayetin işlendiği noktada öpmek istiyor. Fakat romantik savcı diyor ki olmaz, böyle hatırlamamalıyız ilkleri. Dizilerde sıklıkla izlediğimiz Boğaz ya da çiçek manzaralı öpüşme sahnelerinden sonra cinayet mahallinde aşka gelen kadın ne kadar etkileyici! Ne zaman, nerede, nasıl yakınlaşmak istediğine kendi karar veriyor. Erkek nazlanıyor bu sefer. Ortamı uygun bulmuyor.
Dizinin senaristi Sema Ergenekon’un, her karakter için farklı bir söylem üretebilmesini alkışlıyorum. Mafyatik Merdan dededen düzenbaz Avukat Yekta’ya herkesin konuşma tarzı, şakaları, küfürleri, mimikleri farklı. Sınavda “hangi pasaj hangi karaktere ait” sorusu sorsam herkes tam puan alır. Ölümüyle arkasında “hoş bir seda” bırakacağını, Uğur Polat’ın oynadığı avukattan başkası kahkahalarla haykıramaz mesela. Bu nasıl çok katmanlı bir performans! Hin, kaçak bakışlarında bazen nasıl bir sevgi akıyor. İçimiz eriyor, bir an affediyoruz Yekta’nın entrikalarını.
Birbirinden farklı çizilmiş karakterleri gerçekçi kılan, yakın çekimlerde oyuncuların göz altı morlukları, sivilceleri, lekelerinin pek kapatılmaması. Bezgin yüzler, büyük burunlar, çökmüş yanaklar, akmış makyaj adeta gözümüze sokulurken dizi kusursuz oyuncu yargısını da çökertiyor.
Yeni sezonda, ezeli düşman Yekta ve Ceylin’in beklenmedik ortaklığını, Eren komiserin daha derinden işlenebilecek karakterini merakla bekliyorum. Son bölümde, Uğur Aslan’ın canlandırdığı Eren, kızının mezuniyeti için neşeyle takım elbise seçerken ortada Ilgaz için tutulacak bir yas olmadığını görüyoruz. Sanki bir bayram havasının estiği erkek giyim firması reklamı, maalesef sezon finalinin bütün ciddiyetini alıp götürüyor. Ilgaz’ın Alaçatı’dan dönmesini ve bizi tekrar aşka ve adalete inandırmasını umuyorum.