October 16, 2024

Zeytin Ağacı ve toplumsal tarih

1988’de Bursa’da başlayan Zeytin Ağacı’nın anlatıcısı Doktor Ada, belki de hatırlamadığımız geçmişin bir yerlerde kayıtlı olabileceğini düşünür:

“Tatlar, kokular, anlar bir gün tekrar hatırlanmak üzere en doğru zamanı bekler. […] Ve geçmiş biz unutsak bile bizi etkilemeye devam eder mi?”

Nuran Evren Şit’in senaryosunu yazdığı Netflix dizisinde, geçmiş günümüzde. Ayvalık’ta yaşayan karakterler geçmişleriyle hesaplaşırken biz tarihimize doğru bir yolculuğa çıkarız.

İzlediğimiz aile dizimi aslında bir tarih dizimi. Biz ne kadar üç dostun—Leyla, Sevgi, Ada—geçmişlerine tanık olsak da asıl aralanan perde, kozmopolit toplumumuzun hazin tarihi. Leyla’nın (Seda Bakan) annesinin anneannesi Rum, Leyla’nın kocası Kürt, Ada’nın gençlik aşkı Roman. Etnik kökenlerinden ya da politik görüşlerinden dolayı istenmemişler. 1924’te Girit’ten göç etmek isteyen Eleni, bindiği kayıktan denize atıldığında boğularak ölmüş. Sevgi’nin Kurtuluş’ta bir kuyumcuda çalışan devrimci babası öldürülmüş. Ötekileştirilmiş ailelerin torunları, evsiz yurtsuz birer yetim. 

Aile dizimi yapan Zaman’ın (Fırat Tanış) babaannesi, 1900’lerin başında İran’dan göç etmiş. Kocasını savaşta ve çocuklarını göç sırasında kaybetmiş. Kendi topraklarından Ayvalık’a tek taşıyabildiği, ailesi anısına ektiği bir zeytin çekirdeği. Zaman’ın dedesiyle evlenince zeytinliği birlikte ekip biçmişler. “Benim buraya dönüşümün sebebi bu zeytin ağacı.” der Zaman.

Zeytin ağacının hikayesini anlatan Zaman, Doktor Ada’ya (Tuba Büyüküstün) sorar: “Geçmişini öfke yüklü bir küfe gibi sırtında mı taşıyacaksın? Yoksa küfenin içinden sana gerekli olanları alıp kendine yeni bir yol mu açacaksın?” Belki de yola devam edebilmek için önce geçmiş ile yüzleşebilmeliyiz.

Dizide geçmiş ve günümüz arasındaki diyaloğa inanç ve bilim de katılır. Nasıl savaş tanrıçası Athena rakibi Poseidon’a bir zeytin dalı uzattıysa bilim ve inanç çatışmayı bırakmış. Ada, “Kalbimle zihnim arasında kaldım.” dese de zıt kutuplar buluşur. Laik karakterler; Athena Tapınağı’nda dilek tutar ve aile dizimi seanslarında geçmişlerindeki travmalarla yüz yüze geldiklerini düşünürler. Kanser hastası Sevgi, dedesinin yaptığı bir karışımdan medet umar. Umut bizi hayata bağlar. 

Aile dizimi şimdi moda olsa da geçmişin hayaletleri aslında hep peşimizdeydi. 19. yüzyılda Thomas Hardy’nin romanları ya da Henrik Ibsen’in tiyatro oyunlarında geçmiş, karakterlere musallat olur: Alkolik bir babanın oğlu alkoliktir; cinayet işlemiş bir kadın mutlaka bir katilin soyundan gelir. Tarihin gölgesini hep hissederiz. 

Zaman, kimseyi iyileştirme vaadinde bulunmaz. Kanser hastası Sevgi’yi (Boncuk Yılmaz) bir süreliğine de olsa tedavi ettiğini ve Ada’nın ellerinin titremesini engellediğini iddia etmez. Yaraları sarmak yerine yaralarla başa çıkabilmeyi öğretir. Peki nazar ve fala inanan bizler, neden dizideki aile dizimi hikayesinden rahatsız oluyoruz?

[Spoiler içerir.]

Burcu Alptekin ve Erdem Tepegöz’ün yönettiği dizi, Zaman karakterini idealleştirmediği için başarılı. Herkesin saydığı, sevdiği, güvendiği Zaman; kendi geçmişiyle hesaplaşamamış ki çevresindekilere yardımcı olabilsin. Hayatının aşkı doğum sırasında ölünce oğlu Diyar’ı bırakıp gitmiş. Babasının hasretiyle büyümüş genç adam, yıllarca öfke biriktirmiş. Baba oğul, aralarındaki mesafeyi geçmişi kabullenerek kapatmaya çalışıyor. 

Dizinin kırılgan erkekleri, beyaz atlı prens değil. Fiko (Rıza Kocaoğlu) aile içi şiddet mağduru. Leyla’nın kocası hapiste. Toprak (Murat Boz), babası tarafından terk edilmiş. 1992 Erzincan depreminden kurtulan Selim (Serkan Altunorak), iletişim kuramadığı karısı Ada ile bir enkazın içinde olduğunu hisseder. 

Kadınlar da koruyucu bir erkeğe muhtaç değil. Leyla ekonomik zorluklarla, Sevgi kanserle mücadele eder. Ada ise iki sevgili adayından vazgeçip akademik araştırmalarına ağırlık verir. Hastalığın dramatize edilmediği dizide aşk yerine dostluk ağır basar. Ada, ona ihtiyacı olan Sevgi’yi bırakıp Toprak’ın peşinden Hollanda’ya gitmez.  

Belki de hepimizin acıları geçmişte saklı. Fakat biz bilinçli izleyiciler, kurgu ve gerçeğin arasındaki farkı hissederiz. Yaraların metalaştırılmasına izin vermeyiz. Geçmişin sırları, Zamanlarda değil de aile büyüklerimizin anlattığı hikayelerde gizli olabilir. Yeter ki kulak verelim. 

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error: Content is protected !!
Verified by MonsterInsights